28 Ocak 2013 Pazartesi

3.Bölüm:" Dünya'da anlatılmış olan tüm hikayeler aslında tek bir şeyi anlatır."

2.Bölüm: Bildiğim/Bilmediğim Yazar

1.Bölüm: Yazar Olmak Mı , Yazıyor Olmak Mı?

   Güz dönemi atölyemizin başlangıcında , ilk dersimizde bu soru aklımıza düşmüştü. Daha önce pek çok tartışma konumuz olmuştu fakat bu onlardan biri değildi. Yazıyorsak , yazardık. En nihayetinde basit bir denklem gibi görünmüştü gözümüze.

   Hocamız elinde Semih Gümüş'ün " Yazar Olabilir Miyim?" adlı kitabıyla geldiğinde bize bir soru sordu. "Bu kitapta büyük bir sıkıntı görüyorum, sizce nedir?" dedi. Cevap;kitabın  içeriğinde vaadettikleri ya da kapak tasarımı değildi.Sorun kitabın ismiyle ilintiliydi , "yazar olmak" dediğimiz şeyin kendisiyle. Var mıydı yazar olmak diye bir şey ya da yazar olduktan öncesi ve sonrası arasında bir duvar? Önemli olan soru buydu: Böyle bir duvar var mıydı , insanlar yazar olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır mıydı?

   Birçok kaynağın ve derslerimizin doğrultusunda diyebilirim ki insan zihni sürekli kurgular , hikayeler anlatır. Zihnin bu işlevi en temel işlevlerinden biridir.Bu görüş yazmaya başlayan herkesin mükemmel kurmaca metinler yazacağı gibi bir sonuca vardırmaz bizi elbette. Fakat hiç yazmamış birinin yazma becerilerini ölçümlemenin bir yöntemi yoktur. Eğer yazar olmaktan bahsedersek hiç yazmamış olanlar yazar olmayanlardandır, aynı görüş altında bir kere yazan da hep yazar olacaktır.Bu koşullar altında elimizde bol bol yazmayan yazar ve yazabilecek olan fakat yazar olmadığı için yazmaktan çekinen kimseler olacaktır.Kocaman bir yazmayanlar güruhu! Oysa biz yazmak istiyoruz, sadece yazmak için. Bunun içinse bazı edebi gevezeliklerden kurtulmamız gerekiyor.

   Yazar olma durumunun yalnızca bir mit olduğunu düşünüyorum. Böyle bir şey duyuyoruz. Nedir yazar? "Bir anda" , "İçinden geldiği gibi" , "Planlamadan" "Özel vakitler ayırmadan" "Ona bahşedildiği için" yazan...
Birçok ünlü yazar bunun aksine " Uzun vadede", "Kelimelerini sayarak ", Hatalarını düzelterek", "Yazı planı yaparak" ve her hangi bir işte olduğu gibi "Özel vakitler ayırarak" yazıyor. Hal böyle olunca arada bir duvar değil , mitler kalıyor.Bu duvar kalktığında yazmayı denemek için ve kurmacanın esaslarını öğrenmek için de bir engel kalmıyor.

   Yazar olma durumu yazmayı denememiş olanlar kadar yazarlar içinde sıkıntı yaratmıyor mu ? Bir kitabı yayınlanan kimse artık yazar olma durumuyla karşı karşıya.Bu alandan ayrılmak istemiyor. Yazar olma durumunun kendine özgü bir egosu var bu nedenden.Bu ego yazıları ve yazanı eleştiriye kapamakla kalmıyor, bu alandan çıkma korkusu içinde olan yazar kişisinin özgürlüğünü, haliyle yaratıcılığını da kısıtlıyor.

   Dersin ikinci bir sorusu da yazar olmak için mi yazıyorsunuz olmuştu.Çok az düşününce gördük ki yanıtı hayırdı. Yalnızca yazmaktan keyif aldığımız için ," yazıyor olduğumuz" için yazıyorduk. Öğrenmek istediğimizse nasıl daha sık ve nitelikli yazabileceğimizdi , yazar olmak ya da olmamak gibi bir sorunumuz yoktu.

   Kaleme ya da klavyeye eli giden herkesin sorması gereken bir soru bu : yazar olmak mı, yazıyor olmak mı? İkincisi  bize bitmek bilmeyen ve sonucunda bir ürün vermeyen bu tartışmalara edebiyat yolculuğumuz boyunca girmeden , yazıya ve edebiyata olan sevgimiz nedeniyle yazma seçeneğini verdi. Kurmaca bir metin yazarken yazarın ne olduğunu hiç düşünmüyor olmamız , bu olgunun yazıdan nasıl uzak olduğunun , kurmacaya değen bir yanının olmadığının göstergesi değil midir ? O halde bunları bırakıp bir şeyler yazmaya başlama vakti!